Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru
- Ana Sayfa /
- Case /
- Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru
Bireysel Başvuru, kamu gücü kullanan kurum veya kişilerin sebep oldukları hak ihlallerine karşı bireylerin anayasal yargı denetimine başvurabilme hakkını ifade eder. 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliğiyle mevzuatımızda yer edinmiştir, 23 Eylül 2012 tarihi itibariyle de anayasal yargı denetimi başlamıştır.
Bireysel Başvuru; Anayasa’nın, Anayasa Mahkemesi’nin ‘’ Görev ve Yetkileri’’ başlıklı 148.maddesinin 3.fıkrasında ‘’ Herkes, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.’’ Şeklinde düzenlenmiştir.
Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir. Önemle belirtmek gerekir ki, kamu tüzel kişileri bireysel başvuru yapamaz. Özel hukuk tüzel kişileri ise sadece tüzel kişiliğe ait haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilir.
Bireysel başvuru incelemelerinin konusu, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddialarıdır. Ayrıca, sadece Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) veya salt Anayasa’da düzenlenen haklar bireysel başvuruya konu edilemez, her iki metinde de düzenlenmiş olan temel hak ve özgürlükler için Bireysel Başvuru yoluna gidilebilir. Bu kural, AİHS’in ek protokolleri için de geçerlidir, Türkiye Cumhuriyeti’nin onaylayıp yürürlüğe koymadığı protokollerde yer alan haklar, bireysel başvurunun konusu olamaz.
Anayasa’nın 148. ve 6216 sayılı Kanun’un 45. Maddesinde belirtildiği üzere hak ihlaline neden olan işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle bireysel başvuruda bulunulan kamu gücü faaliyeti, Türkiye Cumhuriyeti devletine ait veya onun adına kullanılmış olmak zorundadır. Kişilerin veya kamu gücü kullanmayan bir kurumun hak ihlaline neden olmuş olması durumlarında Bireysel Başvuru yoluna gidilmesi mümkün değildir.
Hak ihlali durumunda bireysel başvuru, ikincil nitelikli bir yoldur. İkincil nitelikte bir yol olmasının anlamı, Anayasa Mahkemesi’ne hak ihlali iddiasıyla bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle yasal mevzuatta düzenlenmiş olan tüm olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerektiğini ifade eder. Bu durumu Anayasa’nın madde 148/3 hükmünden ve ayrıca 03/04/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargıla Usulleri Hakkında Kanun’un 45.maddesinin 2.fıkrası ‘’ İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.’’ Hükmünden çıkarmaktayız.
6216 sayılı Kanun’un 45.maddesinin 5.fıkrasında ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 64.maddesinin 1.fıkrasında düzenlendiği üzere, Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru yoluna gidilebilmesi için öngörülen hak düşürücü süre hak ihlalinin öğrenildiği tarihten itibaren 30 gündür. Hak düşürücü sürenin kaçırılması halinde Bireysel Başvuru yoluna gidilebilmesi mümkün değildir.
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nde belirtilen şartlara uygun biçimde bireysel başvuru formu doldurularak, Anayasa Mahkemesine doğrudan müracaatla Bireysel başvuruda bulunmak mümkündür.
Anayasa’daki pozitif haklar ( kişiye devletten bir şey isteme hakkını veren haklardır, örneğin çalışma hakkı, sağlık hakkı, konut hakkı) bireysel başvuruya konu edilemezler. Çünkü bu haklar, devletin olumlu edimine bağlıdır. Bireysel başvuruya konu edilebilecek işlemler, emredici ve bağlayıcı kamu gücü işlemleri olmak zorundadır. Bu bağlamda idarenin genel direktifleri, teklif ve tavsiyeleri bireysel başvurunun konusu olamaz.
İhlal edildiği iddiasıyla Bireysel Başvuru’ya konu edilebilmesi mümkün olan hususların hem Anayasa’da hem de AİHS’de ( Türkiye’nin onaylayıp yürürlüğe koyduğu Ek protokolleri dahil olmak üzere) düzenlenmiş olması gerekir. Bu kapsamda hem Anayasamızda hem de Sözleşme’de düzenlenmiş olup ihlalleri nedeniyle Bireysel Başvuru yoluna gidilebilecek olan hususlar şu şekildedir:
Anayasa’nın 17.maddesinin 1.fıkrasında ‘’Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.’’ Hükmüyle yaşama hakkı, maddi ve manevi varlığı koruma hakkıyla birlikte düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu kapsamda devletin yaşamı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. AİHM kararları ışığında devlete üç tür yükümlülük yüklenmektedir:
-kamu görevlisinin kişiyi kasten öldürememesi
-devletin kişinin yaşama hakkını gerekli tedbirleri alarak hukuk yoluyla koruması
-devletin, kişinin ölümüne sebep olanları tespit ederek cezalandırılmaları için etkin soruşturma yürütmesi
Ayrıca Anayasa’nın 40.maddesiyle güvence altına alınmış olan ‘’Etkili Başvuru Hakkı’’ da yaşama hakkı altında kabul edilen bir haktır. Etkili Başvuru Hakkı; bağımsız nitelikte bir hak olmayıp, temek hak ve özgürlüklerin korunması kapsamında yapılacak olan başvuru yollarının güvence altına alınmasıdır.
Bir kamu görevlisinin veya resmi sıfatla hareket eden kişinin, bir kimseye karşı acı verici eylem gerçekleştirilmesine teşvik etmesi veya örtülü ya da açık olarak onay vermesi işkence fiilini oluşturur. Burada dikkat edilmesi gereken husus, hukuki anlamda işkence sayılıp eylemin bireysel başvuruya konu edilebilmesi için, eylemin kamu görevlisi sıfatı taşıyan birisi tarafından gerçekleştirilmiş olması gerekir. Devlet bireyleri işkenceye karşı korumak ve işkenceyi engellemek için hukuki ve fiili tedbirleri almak zorundadır. Anayasa’nın 17.maddesinde ‘’ Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamayacağı; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamayacağı, kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamayacağı’’ düzenlenmiştir.
Anayasa’nın 18.maddesine göre; kimse zorla çalıştırılamaz ve angarya yasaktır. Anayasa Mahkemesi’nin bir kararında angarya ‘’ mükellef olmadığı halde vatandaşın zorla iradesi dışında iş yaptırılması’’ olarak tanımlanmıştır. Devletin, angaryayı engellemek için yükümlülüğü bulunmaktadır.
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının önem arz ediyor olmasının sebebi, kişilerin temek hak ve hürriyetlerini kullanabilmeleri için özgürlüklerinin ve güvenliklerinin sağlanabilmiş olması gerekmektedir. Özgürlüğü ve güvenliği devletçe temin edilmemiş olan bireyler mülkiyet haklarını, eğitim haklarını ve daha pek çoğunu kullanamazlar. Kişi özgürlüğü ve güvenliğine kamu gücü tarafından yapılan müdahalelerin çerçevesinin kanunla çizilmiş olması ve keyfi olmaması gerekir. Örneğin kişi özgürlüğünün kısıtlandığı bir durum olan tutukluluk için, kanunla bir takım şartlar koyulmuş olmalı ve keyfi ve sebepsiz olarak bireylerin tutuklanması engellenmelidir. Ayrıca kişi özgürlüğünü kısıtlayan tutululuk, adli kontrol vb. tedbirlerin mutlaka hakim kararıyla alınmış olması gerekmektedir.
Devlet, bireylerin önceden belirlenmiş hukuk normları karşısında dürüstçe yargılanmasını sağlama yükümlülüğü altındadır. Adil yargılanma hakkının sağlanabilmesi için ‘’yargı yeri önünde hak arama hakkı, yasalar ve yargı yerinde önünde eşit olma hakkı, kanunla kurulmuş yetkili, bağımsız ve tarafsız yargı mercileri önünde yargılanma hakkı, aleni duruşma hakkı, gerekçeli karar hakkı, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı, makul sürede yargılanma hakkı’’ haklarının sağlanmış olması gerekmektedir. Anayasa mahkemesi adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla önüne gelen dosyalarda, yargılanılan suçun niteliği, örgütlü suç veya kompleks suç olup olmadığı, sanıkların sayısı, sanıkların sayısı gibi etmenleri bir arada değerlendirerek başvuruyu değerlendirmektedir.
Anayasa’nın 15.maddesinin 2.fıkrasında masumiyet karinesi düzenlenmiştir. Buna göre; hakkında suç iddiası bulunan kişinin, adil bir yargılanma sonucunda suçluluğu mahkeme kararıyla kanıtlanıncaya dek masum sayılacağı kabul edilmektedir.
Suç ve cezaları kanuniliği prensibi kapsamına göre, suç ve cezalar geriye yürütülemez. Bir fiilin suç olarak kabul edilebilmesi ve cezalandırılabilmesi için, fiilin işlendiği tarihte kanunlar tarafından suç olarak kabul edilmiş olması gerekmektedir. Ayrıca Anayasa’nın 38.maddesinin 2.fıkrasına göre ‘’kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş cezadan dağa ağır bir ceza verilemez.’’ Kanunilik ilkesiyle bireylerin keyfi şekilde yargılanmasının ve cezalandırılmasının önüne geçilmektedir.
Anayasa’nın 20.maddesinde, kişinin özel hayatının ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağı, özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesi gerektiği düzenlenmiştir. Ayrıca Anayasa’nın 21.maddesinde kişinin konutunun dokunulmaz olduğu, ancak hakim kararıyla kişilerin konut dokunulmazlığının ihlal edilebileceği düzenlenmiştir. Bu kapsamda devletin kişilerin konut dokunulmazlığını ve özel hayatlarının gizliliğinin sağlama yükümlülüğü olduğu muhakkaktır. Bu haklar ancak milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması sebepleriyle kanunla sınırlandırılabilir. Anayasa2nın 22.maddesinde ise haberleşme hürriyeti düzenlenmektedir. Bu kapsamda herkes haberleşme hürriyetine sahiptir ve haberleşmenin gizliliği esastır. Bu gizliliğe ancak hakim kararıyla müdahale edilebilir.
Anayasa’nın 24.maddesinde ifade edildiği üzere ‘’ Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. Kimse ibadet, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz.’’ Bu kapsamda herkesin inanma veya inanmama hürriyetine sahip olduğu, devletin ise bunu sağlama yükümlülüğünün olduğu anayasal olarak güvence altına alınmıştır. Anayasa’nın 25.maddesinde ise kimsenin düşüncelerini açıklamaya zorlanamayacağı düzenlenmiş bulunmaktadır.
Kimsenin düşüncelerini açıklamaya zorlanamayacağı anayasal olarak güvence altına alınmış bulunmaktadır. Bununla birlikte bireylerin düşüncelerini açıklama ve yayma hürriyetine sahip olduğu da anayasal güvence altındadır. Herkes fikirlerini her türlü söz, sanat, yazı, sembol ile dış dünyaya açıklama hürriyetine sahiptir. Bu hak Anayasa’nın 26.maddesinde düzenlenmiştir, devletin bu hakkı sağlama ve koruma konusunda yükümlülüğü bulunmaktadır.
Anayasa’nın 33.maddesinde herkesin önceden bir makamın iznini almaksızın dernek kurabileceği, toplantı düzenleyebileceği güvence altına alınmıştır. Ayrıca bir derneğe üye olmak ya da üyelikten ayrılmak da kimsenin iznine tabi tutulamaz. Bu hak belirli kişiler için sınırlanabilir. Buna göre ‘’ Silahlı Kuvvetler mensupları, kolluk kuvveti mensupları ve görevlerinin gerektirdiği ölçüde devlet memurları’’ açısında bu haklar sınırlandırılabilmektedir. Bu haklar kapsamında söz edilebilecek diğer bir hak ise Anayasa’nın 34.maddesinde düzenlenen Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkıdır. Bu hak da hiçbir makamın iznine tabi değildir, önceden bildirim usulüne uyarak herkes bu toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullanabilir.
Mülkiyet hakkı mutlak ve ayni bir haktır ve bütün hakların aslında mülkiyet hakkından türediği kabul edilmektedir. Bu sebeple mülkiyet hakkı, temel hak ve özgürlükler içerisinde en önemlisi olarak kabul edilmektedir. Anayasa’nın 35.maddesine göre her gerçek ve tüzel kişinin mülkiyet hakkı bulunmaktadır, devletin bu hakkın dokunulmazlığını sağlama ve koruma yükümlülüğü vardır. Mülkiyet hakkının ihlali; mülkiyet hakkından yoksun bırakma, mülkiyetin kullanımını sınırlandırma ve bu hakkın özüne yapılan müdahaleler şeklinde ortaya çıkabilir. Bu ihlallerin gerçekleşmesi durumunda bireylerin hak ihlali iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurma hakkı vardır. Mülkiyet hakkının kapsamında olan bir başka hak ise Miras Hakkıdır. Aynı şekilde devletin bireylerin miras hakkını koruma yükümlülüğü vardır.
Anayasa’nın 42.maddesinde düzenlendiği üzere kimse eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Bu kapsamda din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı yapılmaksızın her bireyin bu hakka sahip olduğunu ve devletin de bunu koruma yükümlülüğü altında olduğu anayasal olarak kabul edilmelidir.
Anayasa’nın 67.maddesinde vatandaşların oy hakkı, seçimlerde aday olma hakkı ve siyasi faaliyette bulunma hakkı düzenlenmiştir. Seçimler, herkesin düşüncelerini özgürce açıklayabileceği koşullarda, makul aralıklarla ve gizli oyla yapılır.
Anayasa’nın 40.maddesiyle, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal eden herkese ilgili makam a başvuru hakkının verilmesini, devletin işlemlerinde onlara karşı gidilebilecek hukuk yollarının gösterilmesini ve devletin verdiği zararı karşılama yükümlülüğü olduğu düzenlenmiştir. Anayasal güvence altında bulunan temek hak ve hürriyetlerin sağlanması kapsamında anayasal olarak böyle bir korumanın düzenlenmiş olması da mantıklıdır.
o.Eşitlik İlkesi ve Ayrımcılık Yasağı
Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme tabi tutulmalarını sağlamak, ayrımcılığı engellemektir. Anayasa’nın 10.maddesi ile güvence altına alınmıştır. Anayasa’nın amaçladığı, hukuksal eşitliktir, aynı hukuksal durumlarda bulunanlara aynı muamele yapılacağını düzenler. Ayrıca devletin belirli kesimlere ayrımcılık yapılmasını engelleme yükümlülüğü de bulunmaktadır.