Aile Hukuku
- Ana Sayfa /
- Case /
- Aile Hukuku
Sel&Er Hukuk Bürosu gerek Türk vatandaşları, gerekse Türk vatandaşı ve yabancılar arasındaki evlenme, nişanlanma, boşanma, nafaka, velayet, mal rejimi, hısımlık, soy bağı, evlat edinme, çocuk malları, aile malları gibi konularda uyuşmazlıkların mahkeme önünde ve taraflar arasında protokol düzenlenerek çözümü için özel hayatın gizliliğine dikkat ederek Aile Hukuku alanında Avukatlık ve Hukuki Danışmanlık hizmeti vermektedir.
Aile hukukunun düzenleme alanına giren ilişkiler, nitelikleri gereği sürekli olan ilişkilerdir. Evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olup, eşlerin birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorunda olup tarafların aile olmanın getirdiği bu yükümlülükleri yerine getirmemesinden kaynaklı uyuşmazlıklar Aile hukukunda pratikte karşımıza en çok çıkan durumlardır.
Aile hukukunun temel ilkelerinden olan zayıfların korunması ilkesi gereğince Aile hukukuna giren ilişkiler ve kurumlar sadece kanunda düzenlenmiş olanlardan ibaret olup, ilişkileri düzenleyen hükümler çoğunlukla emredici hükümlerdir.
SEL-ER Hukuk Bürosu olarak temel ilkemiz, Türk toplumunun temel taşı aile biriminin korunması olmakla birlikte Aile hukuku kapsamında hem evlilik öncesi hem de evlilik sonrası süreçte doğan tüm uyuşmazlıklarda gerekli hukuki süreci yakından takip etmektedir.
“Yapılan yargılama ve toplanan deliller ile dosya kapsamı itibariyle, tarafların 1997 yılında evlendikleri, davalı-karşı davacı erkeğin 2005 yılında beyin kanseri teşhisiyle ameliyat olduğu, tedricen rahatsızlığının arttığı, vücut fonksiyonlarında kayıp oluştuğu, son safhaya gelindiğinde erkeğin rahatsızlığı nedeniyle bakım ve gözetime muhtaç hale geldiği, davacı-karşı davalı kadının uzunca bir süre eşine baktığı, bu süreç içerisinde davalı-karşı davacı erkeğin eşine karşı sürekli küfür ve hakaret ettiği, eşine karşı bir kaç kez şiddet uygulamaya çalıştığı, mahkemenin kabulünün aksine, davacı-karşı davalı kadının, tek başına hayatını idame ettiremeyecek derecede rahatsızlığı bulunan eşi ile zorunlu hal nedeni ile aynı çatı altında yaşamaya devam etmesinin, kadının maruz kaldığı şiddet girişimlerini ve süreklilik arz eden küfür ve hakaret eylemlerini affettiği, hoşgörü ile karşıladığı şeklinde yorumlanamayacağı ve davalı-karşı davacı erkeğin bu eylemlerinin evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında kusur olarak kabulü gerektiği, şu halde mahkemece davacı-karşı davalı kadına yüklenen kusurlu davranışlar ile davalı-karşı davacı erkeğin sürekli küfür ve hakaret ile şiddete teşebbüs olarak gerçekleşen kusurlu davranışlarının eşit düzeyde olduğu anlaşılmaktadır. Hal böyle iken, davacı-karşı davalı kadının ağır kusurlu kabul edilmesi ve bu yanılgılı kusur belirlemesine bağlı olarak davalı-karşı davacı erkek yararına maddi tazminata ( TMK m.174/1 ) hükmedilmesi usul ve yasaya aykırıdır.”
“Mahkemece; kadının, eşinden tiksindiğini, iğrendiğini, yüzünü görmek istemediğini, aynı arabaya bile binmek istemediğini beyan ettiği, bu hareketinin devamında yaklaşık 3 yıldır eşi ile cinselliği paylaşmadığı, odalarını ayırdığı, onu cezalandırdığı göz önünde tutulduğunda erkek eşin hareketleri nedeniyle kadın eşin cinsellik paylaşmak istememesi hâlinde bu durumun kendisine ancak dava açma hakkını verebileceği, bunun dışında üç yıl gibi uzun bir süre eşini cezalandırılmasının kabul edilemeyeceği, bu yön itibarı ile de kadın eşin kusurlu olduğu, evliliğin temel öğelerinden birisinin de cinsel birliktelik olduğunun göz ardı edilmemesi gerektiği, diğer yönden de kadın eşin devam mecburiyeti olmayan okul aile birliğinde görev alması nedeniyle sürekli eve geç gelmesi, evini ihmal etmesi ve özellikle de eşinin hasta olduğu süreçte onu yalnız bırakması yeterince ilgilenmemesi hususları ve çocuklarına eşek oğlu eşek diyerek eşine hakaret etmesi nazara alındığında, kadının kusurlu olduğu...”
“Mahkemece, davacının davalıya fiziksel şiddet uyguladığı iddiasıyla yargılandığı ancak ceza dava dosyasında davalı kadındaki yaralanmaların geçirmiş olduğu trafik kazasından kaynaklandığının bizzat kendisi tarafından beyan edildiği aksi düşünülse bile davalının bu beyanı ile eşini affettiği, en azından eşinin davranışını hoşgörü ile karşıladığı, bu sebeple davalının fiziksel şiddet gördüğü yönündeki beyanının hükme esas alınmadığı, ancak davalı kadının davacıyı eve almayarak "şizofren" dediği, davacı erkeğin de eşine "koca kafalı, salak, manyak" şeklinde hakaret ettiği ve boşanmaya neden olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğu gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, ortak çocukların velâyetlerinin anneye tevdiine karar verilmiş, davalı kadının tedbir, yoksulluk nafakası talepleri ve eşit kusur belirlemesi nedeniyle tarafların tazminat talepleri reddedilmiştir. “